"Senaryosu önceden yazılmış bir film"



Bundan iki yıl önce Fenerbahçe sezonu başarısızlıkla kapatmış, Aziz Yıldırım ve ekibi geleceğin Kanaryası'nı yaratmak için kolları sıvamıştı. Hedef yıldızı parlayacak genç futbolculardı. Sakaryaspor'da oynadığı futbolla bütün takımları peşinde koşturan Tuncay Şanlı, Yıldırım'ın kıvrak bir manevrasıyla Sarı-Lacivertli formayı sırtına geçiriverdi.

Ama Tuncay henüz 20 yaşındaydı. Bu formanın ağırlığını kaldırabilir miydi? İstanbul'un meşhur tatlı hayatından uzak kalabilir miydi? Tuncay bu soruların yanıtlarını zaman içinde tek tek verdi. Hem sahadaki futboluyla, hem yaşantısıyla hem de efendiliğiyle taraftarlar onu 'baştacı' yaptı.

1982'nin soğuk bir Ocak günü dünyaya gözlerini açan Tuncay, 2 kız çocuğu olan babası Musa Bey ve annesi Sümbül Hanım'ı sevince boğmuştu. Herkes gibi küçük yaşta mahalle aralarında top koşturmaya başladığı zamanlarda bu çocuğu görenler 'İleride büyük topçu olacak. Futbolculuk bunun kumaşında var. Çok büyük bir yıldız' diyordu. Ancak ilginçtir Tuncay 14 yaşına kadar mahalle aralarından sıyrılamamış, ciddi bir maç bile yapmamıştı. Talih kuşu onun başına 1996'da kondu. Bir gün yakın arkadaşlarının ısrarıyla Sakarya'da halı saha maçına giden Tuncay, o gün de her zamanki gibi döktürüyordu. Tribünde gençleri seyreden ve belki bir yetenek keşfederim diye düşünen antrenör Taner İlaçhan, gökte aradığı yıldızı yerde bulmuştu...

İlaçhan hemen onu alıp çalıştırdığı TEK Spor'a götürdü. Futbola geç başlamıştı ama yükselişi çok çabuk oldu. 2 yıl TEK Spor'da amatör olarak oynadıktan sonra Sakaryaspor Genç Takımı'nın kapıları ona açıldı. Bir yıl içinde kendini orada da gösterince A Takım'ın profesyonel kadrosuna alındı. Tuncay artık resmen futbolcuydu. İkinci Lig'de fırtına gibi esen, herkesi kendinden bahsettiren günler başlıyordu.

Tuncaylı Sakaryaspor büyük başarılara imza atıyordu. Birinci yılın sonunda Gençlerbirliği'nin kurt Başkanı İlhan Cavcav'la, G.Antep'in yaratıcısı Celal Doğan transfer etmek istediler. Çünkü onlar birer yıldız avcısıydı. Ancak Tuncay'ın hedefleri büyüktü. 15 yaşından beri Türkiye'de Fenerbahçe, Avrupa'da da Milan aşığıydı. Cavcav'a, hedefinin Fenerbahçe olduğunu söyleyince, başkandan gelen yanıt netti: 'Hayatta almazlar. Onlar meyvanın olmamışını değil, olgununu isterler.'

Ancak inadı inattı. O formayı ne yapıp edip mutlaka giyecekti. Bu isteğini her şeyini açıkladığı gibi ailesinden biri olarak gördüğü 'menajerim' dediği Erdinç Şehit'e de söyleyecekti. Zaten Şehit, Tuncay'ın hem Fenerbahçe'de hem de Milan'da büyük başarılara imza atacağına daha o günlerde inanmış, programını da ona göre ayarlamıştı.

İlk antrenörü Taner İlaçhan, Erdinç Şehit'e Tuncay'ı götürdüğü zaman şöyle diyordu: 'Bak Erdinç elimde Tuna, Rıdvan, Selçuk karışımı bir genç var. Bu çocuğu bir seyret.' Şehit'in bu genci bir maçta görmesi yetti de arttı bile. Hem menajerliğini üstlendi, hem de ağabeyliğini. O yıllarda atılan dostluk temelleri o kadar sağlammış ki, şu anda da aynı sağlamlıkta devam ediyor. Onlarınki sadece iş arkadaşlığı değil...

Tuncay'ın başarısı Ankara'da Federasyondakiler'in de dikkatini çekmeye başlamıştı. Genç Milli Takım'a seçildiğinde daha ne olduğunu anlamadan 20 kez o formayı sırtına geçirivermişti. Oradan U-19 ve Olimpik Milli Takımları'na sıçraması da fazla zaman almadı. Ümit Milli Takımı'nda da fazla kalmadı. A Milli'nin değişmez elemanlarından biri haline geldi. Bakın bunları birkaç cümleyle açıklıyorum. Ama mecburum. Çünkü Tuncay’ın futboldaki yükselişi, bu cümlelerdeki kadar kısa oldu. Size en çarpıcı örneği şöyle vereyim; Bir gün içinde hem Ümit Milli Takım, hem de A Milli Takım (İtalya'da) formasını giyen dünyadaki ender futbolculardan biri için ne yazabilirdim ki...

Tuncay'ın Fenerbahçe'ye gelişi de muhteşem olmuştu. O günlerde Galatasaray ve Beşiktaş ısrarla onun peşinden koşuyordu. Aziz Yıldırım ise pusudaydı... Tuncay'ın yıldız olacağını hissetmişti. Zira Başkan'ın düşüncesi şöyleydi: 'Fener yıllardır Sakarya ile futbolcu alışverişinde bulunur. Bugüne kadar ne oradan gelenlerden, ne de buradan oraya gidenlerden başarısız olana rastlanmamıştır. Örnekleri de Turanlar, Oğuzlar, Aykutlar v.s.'dir'. Hatta kurmaylarına danışmış, hepsinden de 'okey' cevabı almıştı. Galatasaray'ın banka teminat mektubunu yatıramadığını öğrenince, aniden devreye girdi ve son darbeyi indirdi. Artık Tuncay, rüyalarının takımına gelmiş, Sarı-Lacivertli formayı sırtına geçirmişti. Yalnız bu transferde Cemil Turan'ın büyük emeği olduğununu unutmayalım. Cemil Turan'ı da ikna eden ise eski bir Fenerli futbolcuydu. Şekerspor'u çalıştırırken 2. Lig'den tanıdığı Tuncay'ın yeteneklerini Cemil ağabeye bir bir sıralayan Cem Pamiroğlu, transferin gerçekleşmesine ön ayak olan bir başka futbol adamıydı.

Fener formasını sırtına geçirmişti ama asıl zor günler yeni başlayacaktı. Baba Müslim Bey çok sevdiği yavrusunu Sakarya'daki evden uğurlarken şöyle nasihat ediyordu: 'Artık benden çıktın. Aman büyük şehirde boğulma... Seni önce Allah'a sonra Erdinç ağabeyine emanet ediyorum. Ailenin, annenin ve ablalarının sana öğretttiklerinden hiç sapma, onlar sana lazım olacak. Dualarımız hep seninle..'

Tuncay Fener'den içeriye işte böyle adım atıyordu. Hayatında ilk kez yabancı bir teknik adamla çalışacaktı. O sene Fenerbahçe'nin başında olan Werner Lorant'ın da gözüne girmesi pek fazla zaman almadı. Çocukta bekleme denilen bir alışkanlık yoktu ki...

Dikkat ederseniz, yıllardır Tuncay'ın oynadığı mevkiler tartışılır durulur. Bu çocuğu her teknik adam ayrı bölgelerde oynatıyorsa, çıkan şonuç da şu olur: Demek ki Tuncay görev aldığı her mevkinin hakkını veriyor. Sakarya'dayken forvetin arkasında serbest oynadığı dönemlerde parlamış, bütün takımları peşinden koşturmuştu. Milli Takımlar'da çift forvet olarak görev yaparken de yıldızı daha fazla parlamamış mıydı?

Örnek mi, geçen yaz Fransa'daki Konfederasyon Kupası'ndaki maçlarını şöyle bir hatırlasak yeter.. Lorant, kendisini sağ kanada hapsettiğinde bizden de büyük eleştiriler almıştı. Çok yabancı olduğu bir mevki olmasına rağmen Tuncay orada da elinden geleni yaptı, hem goller attı (ligde 9 gol), hem de asistleriyle göze girmeyi yine başardı. Tuncay'ın yükselişi sürüyordu ama takımı Fenerbahçe tarihin en kötü sonuçlarından birini alıp sezonu kapatıyordu.

2003-2004 sezonunun başında Fenerbahçe her şeyi 'silbaştan' yapıyordu. Takım tamamen değişiyor, yepyeni bir teknik kadro Alman Daum'un önderliğinde görev alıyordu. Doğru bir transfer politikası izleyen kulübü sayesinde Tuncay Ümit Milli Takım'daki arkadaşlarıyla yeniden Sarı-Lacivertli forma altında buluşuyordu. Bu buluşma belki de şu andaki herkesin gıptayla baktığı Fenerbahçe'deki arkadaşlığın temeli oluyordu. İlk günler sancılıydı. Saha içindeki sonuçlar istenildiği gibi olmuyordu. Takım alışma süresini sıkıntılı geçiriyordu. Tuncay da Daum tarafından bu sefer yine alışık olmadığı sol kanada çekiliyordu, Alman hoca da yorumcular tarafından topa tutuluyordu. Çünkü Tuncay ne zaman ortaya gelse, golle buluşuyordu. Eleştiriler de bu olay üzerinde yoğunlaşıyordu. Ama bilmedikleri bir şey vardı. Daum'un Tuncay üzerindeki taktiği buydu. Zaman da kurt hocayı haklı çıkardı, Tuncay golleri leblebi gibi sıralarken, sol taraftan yaptığı driplinglerle de dosta düşmana parmak ısırtıyordu. Bu arada hemen size Menajer Erdinç Şehit'in bana söylediği bir anekdotu aktarayım: 'Selçuk ağabey, Tuncay'ın sol kanattan öldürücü top sürüşleri, pasları Sakarya'dayken de büyük alkış alırdı. Daum bunu iyi keşfetmiş. Yaptığı doğrudur, yakında göreceksin Tuncay onu doğrulayacak.'

Gerçekten de Daum da, Erdinç Şehit de ligin ikinci yarısının başlamasıyla birlikte haklı çıktılar. Fenerbahçe korkunç bir yükselişe geçiyor, Tuncay da burada başrolü oynayanlardan biri oluyordu. Bir süre sakatlanıp oynamamasına rağmen 28. hafta sonunda attığı 16 golle takımın liderliğinde pay sahibi olanlardan biriydi.

Sahaların kralı Tuncay'ın bilinmeyen pek çok yönü daha var. İlginç bir kişiliğe sahip olan genç star devasa bir şehir olan İstanbul'a fazla alışamamış... Hatta bu büyülü şehirde kaybolurum korkusuyla İstanbul'da ev bile tutmamış... Sakarya'dan idmana, idmandan Sakarya'ya gidip geliyor... Maçlardan 3 gün önce kendisini kampa alıp, Samandıra Tesisleri'nde kalıyor... İdmanlara herkesten önce geliyor...

Özel hayatına çok dikkat ediyor. Şu anda takımda kız arkadaşı olmayan tek futbolcu... Çünkü ona göre kadınlarla sadece gönül eğlendirmek için bir süre birlikte olmak doğru değil. Muhtemelen evleneceği doğru kişiyi buluncaya kadar bir sevgilisi de olmayacak.

Ve çok da yardımsever. Bir nevi Robin Hood... Ama onun gibi zenginden parayı zorla alıp, fakire dağıtmıyor... Emeğinin bileğinin, alın terinin karşılığını aldığında sadece kendisine harcamıyor... Tuncay, Sakarya'da özellikle yakın çevresinde maddi durumu iyi olmayan bir çok ailenin ihtiyacını karşılıyor, çocuk okutuyor...

Lüks hayatı ve marka giyinmeyi asla sevmiyor. Çünkü çevresindeki muhtaç insanları gördükçe giyim v.s. için astronomik harcamalar yapmayı doğru bulmuyor, spor giyiniyor...

Maçlara çıkmadan önce duayı hiç ihmal etmiyor. Koluna da 'Cevşen' takıyor... Takım içindeki vazgeçilmezleri Mahmut Hanefi ve Volkan... Herkes ile çok iyi anlaşıyor ama kendisi gibi Sakarya kökenli olan bu iki futbolcunun yeri bir başka... İngilizce'nin yanı sıra Almanca da öğreniyor ve bilgisayar kursuna gidiyor. Yani Tuncay kendisini dört dörtlük yetiştiriyor...

Bu aralar spor kamuoyunda en çok konuşulan konu, 'Tuncay Fenerbahçe'ye imzayı atacak mı, yoksa Avrupa'ya mı gidecek? Dolaşan dedikodulara göre de, ülkemizde başka bir takımı mı tercih edecek?'

Ben size birinci ağızdan söyleyeyim; Tuncay ülkemizde Fenerbahçe'den başka bir formayı asla giymeyecek. 3 yıllık imzayı atacak. 'Eğer Fenerbahçe'den gidecek olursam ki, bu da yurt dışı olur. Başka futbolcu arkadaşlarımın yaptığını tekrarlamam. Canımdan çok sevdiğim Fenerbahçem'e büyük paralar kazandırmadan hiçbir yere gitmem'

Hadi size bir tüyo daha vereyim; Hani 15 yaşında aşık olduğu iki takım vardı ya, birincisi Fenerbahçe... İşte ikincisi de yurt dışında gideceği takım. Onu da siz bulun artık... Çünkü adı bu satırların arasında saklı..

Kısaca Tuncay'ın hikayesi böyle... Evini, yemeğini her şeyini paylaştığı babasının emanet ettiği Erdinç Şehit'in söylediği gibi 'Tuncay senaryosu çok önceden yazılmış bir film.'

Tuncay sadece futboluyla, antrenmanlarıyla değil genel kültürü, davranışları ve efendiliğiyle bir numara olmaya aday bir oyuncu. Yurt dışında da bizi en iyi şekilde temsil edecektir. Çünkü bu şekilde ayarlanmış. Yoksa 'Milan'da oynayacağım' diye 15 yaşından beri dünya dili kabul edilen İngilizce derslerini niye alsın ki?

SEZON RAKİP SKOR GOL
2002-03 Elazığspor 4-2 1
2002-03 Galatasaray 6-0 1
2002-03 Bursaspor 7-1 1
2002-03 Trabzonspor 3-2 3
2002-03 Gaziantep 2-0 1
2002-03 Elazığ (D) 3-3 1
2002-03 Kocaeli 1-0 1
2003-04 Elazığspor 7-1 4
2003-04 Diyarbakır (D) 2-1 1
2003-04 Gaziantep 3-1 1
2003-04 Konyaspor (D) 4-2 1
2003-04 Adanaspor 3-0 2
2003-04 A.Sebat (D) 1-1 1
2003-04 Denizlispor 2-0 1
2003-04 Elazığspor (D) 1-0 1
2003-04 Gaziantep (D) 5-1 1
2003-04 Bursaspor 3-1 2
2003-04 A.Sebat 4-2 1
TOPLAM 25

Kaynak: Selçuk Yula / Star Gazetesi



superFB mobil uygulamasıyla spor haberlerine herkesten önce ulaşmak için tıklayın

  Ana Sayfaya Dön
SüperFB Anasayfasına Dön