Biliyorum. Ama, ligin ilk dört maçında yedek kadromuzla, üstelik kötü futbol oynayıp şampiyonluk iddia edecek halde değildik, değil mi? İşin başında namağlup unvanından kurtulmamız ve stresi atıp kendimiz gibi oynamaya başlayacak olmamızdan ötürü, kim ne derse desin, ben şahsen memnunum. Ligin en kritik haftasında deplasmanda üç puan bırakacağımıza, ligin başında Sakarya’da bırakmamız isabet olmuştur.
Ancak, burada hakem cinayetini görmezden geldiğimizi kimse de sanmasın. Fenerbahçe’nin bir golü ofsayt olmadığı halde ofsayta gerekçesiyle verilmiyor. Bir gol pozisyonunda son adam olmasına rağmen Tuncay indirildiği halde rakip oyuncuya kırmızı kart gösterilmiyor. Buna karşılık, Fenerbahçe’nin yediği bir gol bariz ofsayt, yediği ikinci golde gol pası ofsayt pozisyonundan geliyor.
Hakem kim?
Kuddusi Müftüoğlu. Hasta Galatasaraylı. Bu hakemin yönettiği maçların hiç birinde Fenerbahçe’den ot bitmedi. Bu maçı yöneteceğini öğrendiğim vakit, “gitti puanlar” duygusu içimden geçmişti. Kuddusi Müftüoğlu bu maçı aldı, Fenerbahçe’den Sakaryaspor’a verdi ve Fenerbahçe’nin üç puanını gaspetti.
Kuddusi Müftüoğlu’yla genellikle böyle oluyor. Kafayı buraya takmayalım. Kuddusi Müftüoğlu ve onun gibilerine karşı üç puanı her ne pahasına olursa olsun, almamız gerekir; kafamızı ona takalım.
Ama sakın bu maça kafamızı takmayalım. Çünkü, Fenerbahçe, şu ana dek, dört haftadır yedek takımla sahaya çıktı ve her şeye rağmen lider durumda. Bu arada takımın yapısı belli oldu. Kafamızı asıl oraya takalım. Transferler tamamlandı. Yeni bir Fenerbahçe oluşuyor. Sakaryaspor maçı, eski ve olmayacak bir Fenerbahçe’nin son maçıydı. Bunu esas alamayız. Almamalıyız. O Fenerbahçe, Sakaryaspor maçıyla gömüldü ve iyi ki hala “lider” konumundayız; Galatasaray ve Trabzonspor’dan daha iyi durumdayız. Beşiktaş’dan daha avantajlıyız. Yeni Fenerbahçe’nin doğumuyla avantajlı konumda olacağız. Şayet doğarsa.
Doğar mı?
Doğar. Bunun için transferlere ve Fenerbahçe’ye neler katabileceklerine ve getireceklerine bir göz atalım.
Mateja Kezman’a diyecek hiçbir söz bulamıyorum. Bundan iki-üç sezon öncesinin Hollanda liginin gol makinesı, uluslararası çapta bir golcü. PSV’den sonra adamı Mourinho’nun Chelsea’si rekor parayla boşuna almaz. Chelsea’da Drogba, bir sezon oynadığı Atletico Madrid’de Fernando Torres ile oynadığı. O konuşmuyor, onun adına istatistikler konuşuyor zaten.
Çift santrforlu sistemin ikinci santrforu Sporting Lizbon’dan Brezilyalı Deivid de Souza. Deivid’i, Santos’ta başarılı döneminden biliyoruz. Santos’ta ileri ikilide Robinho ile birlikte oynuyordu. 2003’de Brezilya futbol tarihine geçen üç kupalı Cruzeiro takımında da Alex ile birlikte oynamıştı. Unutmayalım. Nobre, Cruzeiro’nun yedek oyuncusuydu.
Gelelim Edu Dracena’ya. Dracena, Edu’nun doğum yerinin adı. O nedenle Edu Dracena diye anılıyor. Brezilya futbolunun diğer Edu’larından ayırt edilmek için. Edu, malum, Eduardo’nun kısaltılmışı.
Edu Dracena’yı araştırdım. Birkaç gün önce Milan talip olmuş. Bir yabancı internet sitesinde “olağanüstü defans oyuncularını kadrosuna dahil etmekle ün yapmış olan Milan’ın talip olması, Edu Dracena’nın klası hakkında fikir vermeli” diye yazıyordu. Edu Dracena, Cruzeiro’nun takım kaptanı. Geçen yıl antrenörü Luxemburgo, Real Madrid’i çalıştırırken onu istemiş. Ayrıca, Edu Dracena, Roma ve Liverpool tarafından da istenmiş. Nasıl bir stoper olduğunu talipleri anlatıyor zaten.
Diğer stoper, Lugano, Uruguay milli takımının kaptanı olmakla kalmıyor, Güney Amerika’nın en iyi defans oyuncusu sayılıyor. Şimdi, bir düşünün; Kalede,dünyanın iyilerinden Rüştü, geri dörtlüde Güney Amerika’nın en iyisi Lugano ile Milan ayarı, Nesta’nın ve Stam’ın yanında oynaması tasarlanan bir Edu Dracena. Kanatlarda. Belçika milli takımının kadrosunda görmek istediği Önder ya da Zico’nun gözdesi genç Kerim (veya Serkan). Diğer kanatta takımın kaptanı ve sadece Türkiye’nin değil, Avrupa’nın “en verimli” sol kanat oyuncularından biri Ümit Özat.
Ortada Gana milli takımı kaptanı, Arsenal’in istediği Appiah. Türk milli takımına tereddütsüz dahil olan Marco Aurelio. Takımın beyni Alex ve Ümit Özat ile sol kanatta olağanüstü bir uyum halindeki Tuncay Şanlı. Ayrıca Tümer Metin ve ileride Kezman ve Deivid.
Bu takımın yedek kulübesinde Volkan, Serkan, Selçuk, Kemal, Can Arat (yeni milli stoperimiz), Servet, Semih gibileri oturuyor. Daha Mehmet Yozgatlı’yı filan ekleyin. Çoktan 18’i geçtik.
Bu takım birbirine uyum sağlar ve oynarsa, Türkiye Süper Ligi’nde rakiplerini silindir gibi ezer, yürür. İş, bu kadar un, şeker ve sudan helva pampaya bakıyor; bu da Zico’nun becerisi ve ferasetine bağlı.
Fenerbahçe yönetimine söyleyecek fazla söz yok. Anelka alındığında çok doğru bir iş yaptılar. Anelka gibi uluslararası bir firmayı seyretmemize imkan verdikleri gibi, Anelka gibi bir oyuncunun buraya gelmesiyle, Türkiye ve Fenerbahçe’yi gelinebilir bir manzara olarak sunmuş oldular. Eskiden Türkiye’ye sadece Yugoslav ve Romen futbolcuları gelirdi. Anelka’nın, daha öne Van Hooijdonk’un, Ortega ve Hagi ile Popescu ve Taffarel’in gelmesi, Türkiye piyasasının imajını yükselten gelişmeler. Galatarasay, havlu attı, Fenerbahçe devam ediyor. O sayede Kezman gibi bir isim, Fenerbahçe’ye geliyor.
Ben, bir Anelka hayranı ve Anelka’nın Fenerbahçe’ye gelişine inanamamış biri olarak bir itirafta bulunayım: Bu sütunda Anelka’ya toz kondurmadım. Ama, maalesef, Anelka, Fenerbahçe’ye verebileceğinin yüzde 10’unu ya verdi ya da vermedi. Bu noktadan sonra gitmesine hem üzüldüm, hem sevindim.
Fakat, Bolton internet sitesine girdiğiniz vakit, Stelios Giannakopoulos’dan Nolan’a yeni takım arkadaşları mutluluktan havaya uçuyor ve “Anelka ile Bolton, Premier Lig’in kafaya oynayan oynayan büyük takımlarından biri olacak” yorumunu yapıyorlar. Anelka böyle biri.
Ama, Anelka’nın ayrıldığı takıma Kezman’ın, Kezman’la birlikte Deivid’in gelmesi, gerideki ikilinin Lugano-Edu Dracena’ya emanet edilecek olması, Appiah’lı, Alex’li ve Türkiye’nin milli oyuncularıyla birlikte düşünüldüğünde “100. yıl Fenerbahçe’si”ni “çok özel” bir takım yapıyor.
Bu takım tepeden tırnağa değişiyor. Yeni oyuncularıyla oluşacak takım iskeletinin zaman geçmeden oturması, yeni oyuncuların uyum sağlaması ve Zico’nun belirgin bir hata yapmaması halinde, Fenerbahçe, bu ligin tozunu atar.
Sakaryaspor mağlubiyeti?
Geçiniz. O eski Fenerbahçe’ydi. Pek önemi yok.
Yeni Fenerbahçe’yi Antalyaspor maçıyla görmeye başlayacağız.