Rising Sun Over Europe



Maç başlarken Telsim tribünün üzerine dev bir bez pankart asıldı. "Rising Sun Over Europe" yani "Avrupa'nın Üzerine Doğan Güneş"... Fenerbahçe'miz...

İngiltere takımı Chelsea'li oyuncuların, tribünlerdeki 2000 taraftarının ve onmilyonlarca insanın gözlerine Fenerbahçe'nin Avrupa futbol semalarındaki doğuşunu haber veriyordu.

Maçın ilk bölümünde güneş doğmadı. Kadıköy'deki olağanüstü futbol ambiansında Fenerbahçe bu yıl hiç görmediğimiz kadar tutuk girdi oyuna. İlk devrenin ilk 10 dakikası, birbirlerine el ense çeken iki Kırkpınar pehlivanının peşrevlerini andırıyordu, bir futbol gecesinden ziyade.

Chelsea, oyuna ağırlığını koymaya başladı ve adet üzere Fenerbahçe golü kendi kalesine attı. İlk yarı boyunca olmayan bir Fenerbahçe izledik. İki takım arasındaki mali güç farkı, 422 milyon Euro'luk, dünyanın 11. zengini Abramoviç'in Chelsea'si ile Başkan Aziz Yıldırım ile Zico'nun onmilyonlarca seveni olan 92,5 milyon Euro'luk Fenerbahçe'si arasındaki bariz sınıf farkı sanki tartışılmaz biçimde yansımıştı sahaya.

Ne de olsa dünyanın en güçlü orta sahalarından biriyle karşılaşan Sarı-Lacivertilerimiz, rakip sahaya inemiyordu bile. Karşılarında Lambard, Ballack, Malouda ve Joe Cole dizilmişti. Geride Terry ile Carvalho'nun tuttuğu hattın kanatlarında Ashley Cole ile Essien. İleride dünyanın en gözde ve pahalı forvetlerinden Didier Drogba. Avram Grant, Chelsea'yı endişelendiği rakiplerine karşı başvurduğu sistemle 4-1-4-1'le yerleştirmişti Fenerbahçe karşısına ve "ancak en önemli maçlarda oynama" şartını koşan Makalele de ön liberoya yerleşmişti.

Çeyrek finale kadar yükselmenin mutluluğunu içimize yerleştirip kaderimize razı mı olmalıydık... Devre arasında, birisi "1-0'a razı olmalı mıyız?" diye sordu bana. Bu Chelsea, bu gücünün beşte birinde bile değilken, 1999'da Şampiyonlar Ligi grubunda o yıl UEFA Şampiyonu olan Galatasaray'ı Ali Sami Yen'de 5-0 yenmişti nereden bakılsa.

Yine de içim elvermedi. Kestirmeden "Hayır!" dedim.

İkinci yarı Avrupa'nın üzerine sarı-lacivert güneş yükselmeye başladı ve Colin Kazım ile Deivid'in muhteşem iki golü ile doğdu.

Fenerbahçe, bildiğimiz Fenerbahçe, geri geldi.

Geri gelmesiyle birlikte Şampiyonlar Ligi'nde bu yıl hiç yenilgi yüzü görmeyen Chelsea'yi yendi; bu yıl Şampiyonlar Ligi"nde toplam iki gol yemiş olan, kalesinde en az gol görmüş olan Chelsea'nin filelerini tek maçta, Kadıköy'de iki golle doldurdu. Dünyanın en muazzam seyircisinin "üç, üç" temposu arasında oyunun son üçte birlik bölümünde Chelsea'yi aptala çevirdi.

Fenerbahçe, bu maçtan sonra yarı finale henüz çıkmadı ama Avrupa'nın üzerine bir güneş gibi çıktı.

Maça giderken, sonucu soranlara "Ne fark eder, Avrupa'nın 8 takımından biriyiz; ya 4 takımından biri olacağız ya da 8 takımından biri" cevabını veriyordum. Gerçekten de maçı, bugüne dek, Fenerbahçe maçlarında en heyecansız duygularımla seyrettim. Son yarım saat hariç.

Fenerbahçe, maçın 60 dakikalık bölümündeki Chelsea'yi izledikten sonra, haftaya Stamford Bridge'de yarı finale kalabilir mi?

2-1 elbette mükemmel bir skor değil. Ama, Sevilla karşısındaki 3-2'den daha iyi bir skor olduğu kesin. Biz, son iki yılın UEFA ve 2006'nın Süper Kupa Şampiyonu Sevilla'ya gittiğimizde, sahasında hiç maç kaybetmemiş bir rakiple oynamaya gidiyorduk. Ve, Sevilla'yı orada eledik.

Chelsea'yı geçmek ve yarı finale kalmak elbette ki mümkün.

Çünkü, Fenerbahçe'den bahsediyoruz. Avrupa'nın Üzerine Doğan Güneş bu. Londra sisinin üzerinde de yükselirse kimse şaşırmasın.

Bu vesile ile herkes Zico'nun önünde ayağa kalksın ve artık futbol ulemasının Kezman-Semih muhabbetini kessin. Bu takım Zico'nun elinde bugünlere geldi. Dünyanın en iyi futbolcularından biriydi; şimdi Fenerbahçe ile yükselirken Fenerbahçe'yi yükseltiyor.

Zico kadar futbolcularını en adaletli ve verimli kullanan bir teknik direktör söyleyin bana. Unutmayalım, Şampiyonlar Ligi'nde Alex asist kralı, Deivid gol krallığında üçüncü sırada. Uğur Boral'ın ve Colin Kazım'ın iki golü var. Kezman da iki gol attı, Semih de.

Semih, Chelsea karşısında ilk 11'de başlasaydı, Fenerbahçe'nin oyunun ilk bölümünde tarafların karşılıklı kontrollü oynadığı o yavan dönemde kaybolup gitmez miydi? 1-1'den sonra dipdiri bir Semih, oyunun dengesini tıpkı Colin Kazım gibi çeviren oyunculardan biriydi.

Chelsea maçını, Sevilla'daki ikinci maçın kahramanı Volkan'ın bir kez daha kahraman olduğu bir maç olarak hatırlayacağız. Lugano ve Edu'nun muazzam katkısını unutmadan, Aurelio'ya özel bir yer açarak (öyle ki, o mükemmel gol pasının Alex'e değil, ona ait olduğunu maçı evde bir kez daha seyrederken fark ettim) ve Colin Kazım'ı, Semih'i, Deivid'i, hatta Önder ve Wederson'u da kayda geçirerek.

Fenerbahçe, maçı yıldızlarıyla kazanmadı. Takım olduğu için kazandı. Takım olduğu için yarı final şansı Londra'da yüksek. Hem, unutmayalım, Chelsea'yi en çok zorlayacak, Kadıköy'deki eksik kanatlarıyla uçacak Londra'da Fenerbahçe; Gökhan Gönül ve Roberto Carlos ile.

Fenerbahçe. Avrupa'nın Üzerine Doğan Güneş!



superFB mobil uygulamasıyla spor haberlerine herkesten önce ulaşmak için tıklayın

  Ana Sayfaya Dön
SüperFB Anasayfasına Dön