Fenerbahçeli Mehmet Topal'ın eşi Selda Topal, yaptığı iyiliklerle ve projeleriyle taraftarın kalbinde 'bir futbolcu eşi'nden çok daha fazlası olmayı başardı.
AkşamFenerbahçeli futbolcu Mehmet Topal’ın eşi Selda Topal, alıştığımız ‘futbolcu eşi’ profilinden çok farklı… Modacı olup kıyafet değil, şair olup iyilik tasarlayan Topal, yazdığı kitapların geliriyle diyaliz makinesi almasıyla dikkatimizi çekti. Diyarbakırlı çocukları Fenerbahçe maçı izlemeye götüren; huzurevinde kalan yaşlılara iftar yemeği veren, Sevgi Evleri açılması için kampanya düzenleyen Selda Topal ile Akşam gazetesinden Kaan Koç konuştu.
“Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir”
Mendilimde Kan Sesleri / Edip Cansever
Türkiye’yi en az sözcükle en iyi anlatan şiirlerden birkaç dize bu. Ve bu dizeler belki de en çok bu söyleşiye yakışacak. Karşımda bir halkı birçok yarasından onarmaya çalışan bir kadın var. Beklediği tek takdir insanların gülüşü haline gelmiş ve yine şair Cemal Süreya’nın diliyle söylersek “nerede bir çift göz gördüyse” tutup mutluluğa tamamlamaya çalışıyor. Selda Topal, hayli ünlü bir futbolcuyla kader ortaklığı yapmış ama saha içinden çok dışına bakan biri. O sahada olmak isteyenlere ve hatta o sahada olamayacak kadar yorgun ve sessiz insanlara... Biri, kitlelere göre dünyanın en zor işi; futbolcu eşi olmak. Diğeri ise eşi Mehmet Topal’ın tanımıyla ‘modern çağ meleği’ Selda Topal’a göre dünyanın en kolay şeyi; bir insanı güldürmek... Kutsal bir denge!
O içsel bilgeliğinin ağırlığına yaraşır bir söyleşi olmasını istiyorum içimden ve sözü yormadan ilk sorumu döküyorum ortaya…
ANNEMİN ve BABAMIN ARMAĞANI
- Türkiye’de bu çapta örneklerine pek rastlanmayan işler yapıyorsunuz. Her şeyin en başına dönsek, yardım projeleri için harekete geçtiğiniz o ânı merak ediyorum.
Yalnız değilim, faydalı işler yapan çok isim vardır... Güzel annemin ve aslan babamın armağanıdır insan sevmek ve kalp kırmamak. Ben ve kardeşlerim hep böyle yaşadık. Çocuk yaşlarda aşıladı ailem bu duyguyu. Ailemin bende alışkanlık haline getirdiği şey ise evimizin yanındaki Bahçelievler Çocuk Esirgeme Kurumu’ndaki kardeşlerimizle kurduğumuz bağlardı. Haftasonu annemin yaptığı kekleri börekleri onlarla paylaşırdık. Bu bizim uzun yıllar süren haftasonu etkinliğimiz. Annem her şeyin paylaştıkça çoğalacağını zihnimize kazıdı. İyi ki de kazımış; ben paylaşmaya çalışıyorum, paylaştıklarımın da bir gün mutlaka paylaşacaklarına inanıyorum.
Çocukluğunda kardeşleriyle hafta sonu etkinliği olarak Çocuk Esirgeme Kurumu’na giden Selda Topal’ın bunları söylerken duyduğu mahcubiyeti de hissediyor insan. Ama niyetim kesin; Doğu toplumlarına özgü “bir elin verdiğini öteki bilmemeli” anlayışına sıkı sıkıya sarılıp bir yandan da “elinde belirli güçleri olan kişiler bu tür girişimleri olabildiğince duyurmalı ki örnek teşkil edip cesaret verebilsin” diyorum.
- Peki sonra ne oldu? Bilinen ya da bilinmeyenler, neler yaptınız şimdiye dek?
Yaklaşık 3 yıl İspanya’da yaşadık. Bilmediğim bir şehir ve tanımadığım insanlar… Burada boş oturmak hiç bana göre değildi. UNICEF ile iletişime geçtim. Down sendromlu ve engelli çocuklar için projeler gerçekleştirdik. Şimdiye kadar üç şiir kitabı yazdım ve hepsinin gelirlerini toplum yararına çalışan kurumlara bağışladım. Son yazdığım ‘İsimsiz’ adlı şiir kitabımın geliriyle Türk Böbrek Vakfı’na 5 diyaliz makinesi alındı. Bir de geçtiğimiz aylarda ‘Rüya Bir Gün’ projesi kapsamında eşim ile birlikte gerçekleştirdiğimiz çocuk yuvası ziyaretinde öğrendiğimiz ‘Sevgi Evleri Projesi’ var. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın Sosyal Hizmetler Müdürlüğü ile yürüttüğü bu projede açılan Sevgi Evleri’nin normal ailelerin evlerinden hiçbir farkı yok. Her mahallede olabilir bir sevgi evi ve siz fark edemezsiniz bile. Öylesine toplumla iç içe bir proje. Bu evlere yurtlarda kalan çoğu kimsesiz olan çocuklar yerleştiriliyor. Bazen 3 bazen 5 çocuk bir evde. Bu çocukların ebeveynliğini ise profesyonel ablaları sürdürüyor. Bu evlerde çocuklarla birlikte yaşar, ders çalışır, televizyon izler hatta birlikte pazar alışverişine çıkarlar. Yani tam bir aile ortamı. İşte ben bu projeyi müthiş önemsiyorum. Onların hayatlarını değiştireceğini düşündüğüm için de elimden geldiğince destek olmaya çalışıyorum.
- Rüya Bir Gün ve Sevgi Evleri Projesi’ne destek vermek isteyenler hangi yolu izlemeli?
Sevgi Evleri Projesi için destek vermek isteyen herkes İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü’ne başvurabilir. Rüya Bir Gün için de gönül elçiliği arzu eden herkes kulübümüze başvurabilir. Ama çorbada tuzum olsun diyen herkese de benim gönlüm açık.
Dede Efendi’nin “Musîki öyle bir deniz ki, ben paçaları sıvadım hâlâ içine giremedim” sözü sanırım dünya üstündeki tüm güzel işler için geçerli. Öyle çok şey var ki sormam gereken, nereden devam edeceğimi şaşırıyorum bazen...
ÖĞRENCİLER ÇOK MUTLU OLDU
- Rüya Bir Gün’den devam edelim... Gelecekteki muhtemel girişimlere örnek olması için ilk adımı sormak istiyorum.
Proje Diyarbakır’daki bir köy okulu müdürünün beni arayıp “Yazdığınız ‘İsimsiz’ adlı şiir kitabından okulumuzun öğrencilerine de göndermenizi arzu ediyoruz, mümkün mü?” diye sormasıyla başladı. Hemen yolladık ve kitaplar ulaştığında Müdür Bey beni tekrar aradı ve öğrencilerin çok mutlu olduğunu, bizzat teşekkür etmek istediklerini söyledi. Öğrencilerden birine “Hangi takımı tutuyorsun?” diye sordum; “Fenerbahçe” yanıtını verince eğer isterlerse onları Fenerbahçeli futbolcularla tanıştırabileceğimi söyledim. Bu sırada araya giren öğretmenleri, “Bırakın İstanbul’a gelip futbolcularla görüşmeyi, çalışmaktan futbol maçı bile yapamıyorlar, rüyalarında bile göremezler” gibi sözler söyledi. Ben de ‘Rüya Bir Gün” projesini planlayıp önce yakın dostlarıma sonra da Fenerbahçe ailesine bahsettim. Bana çok destek oldular. Proje kapsamında birçok çocuğun hayalleri gerçekleşti. Onların mutluluğunu hissetmek inanılmaz bir enerji. Şimdilik projeye ara verildi fakat sezon başladığında proje hız kesmeden devam edecek.
- ‘İsimsiz’ kitabınızla ilgili “en büyük hayalim” dediğinizi okumuştum. Bu kadar maddi bir dünyada bir insanın “şiirlerini” başkalarına ulaştırma isteği nasıl böyle büyük bir hayal olabiliyor?
Şiir, hayatın özümsenmiş hali bence. Duygular ve ifadeler çok yoğun yaşanıyor her bir sözcükte. Samimi ve sıcak. Birine yardım edebilmek, bir sorunu çözebilmek de aynı hisleri karşılıyor. Ayrıca hayalim, insanların benim şiirlerimi okumasından ziyade, okuyarak ihtiyacı olanlara fayda sağlaması idi. Bu hayali ‘İsimsiz’ ile gerçekleştirdim. 5 diyaliz cihazı çok büyük bir maliyet. Bunu karşılayacak kadar kitap alındı ve bağış yapıldı. Bundan daha güzel ne olabilir ki! Destek olan herkese de şükran duyuyorum. Ben insanların mutluluğundan besleniyorum. Yaşam kaynağım bu.
RUHEN YIPRANDIĞIM DA OLUYOR
- Kendi mutluluğunuzu başkalarının duygularına kurmak yorucu bir şey. Zordaki insanlarla geçirdiğiniz zamanlarda yüksek duygu iniş çıkışları yaşıyor olmalısınız...
Projelerde ayaklarımın yerden kesildiğini hissedecek kadar mutlu anlarımın yanı sıra beni çok üzen ve karşısında kendimi çaresiz hissettiğim anlar da oldu. Bunlar bir tane değil o nedenle örnek vermem çok zor. Bazen beni ruhen çok yıpratacak haberler alıyorum. Bu ruh halinden çıkmam epey zaman alıyor. Gördüğüm her çaresizliğe çare olma hissi bu. Ama bunun mümkün olamayacağının da bilincindeyim. Bu çok sağlıklı bir durum değil, biliyorum...
Sözlüklere göre ‘empati’nin tanımı açık; “bir başkasının duygularını, içinde bulunduğu durum ya da davranışlarındaki motivasyonu anlamak ve içselleştirmek.” Anlayıp içselleştirenlere göre ise bu durumun getirdiği bedel biraz ağır. Tıpkı Kafka’nın dediği gibi; “Anlamaya başlamanın ilk belirtilerinden biri ölme isteğidir.” Fakat Selda Topal, gözlerimle göremediğim ve anlamakta zorlandığım bir kuvvetle hâlâ iyimser ve iyicil...
EGOYU YENMEK ZOR DEĞİL
- Peki, ‘insan’ nerede yanılıyor da hem kendine hem doğaya karşı bu kadar zalimleşebiliyor? ‘İnsan’ neyi ıskalıyor?
İnsan özünde iyilik barındıran bir varlıktır. Bahsettiğiniz anlayış, insana yaradılışı nedeniyle ters düşer. Empati yoksunu olmak, insanlığı her zaman mutsuzluğa sürüklemiştir. Hırslarının ve egolarının esiri olan insanlar, mutsuzluk hastalığını yaşamaya mahkûmdur. Bunu yenmek aslında hiç de öyle zor değil. Mutlu etmek her zaman insana mutluluk verir. Bir çocuğu gülümsetmekle yaşlı bir insanın yüzündeki gülümseme eşdeğer büyüklüktedir. Aslında kilit kelime ‘vicdan’. Her insanın yaradılışında muhakkak vicdan var. Ama bazıları zamanla üzerini kapatmayı tercih etmiştir. Bu dünyada yaşanan her şey insanlık içindir. Bir gün çaresiz bir hastalığa yakalanmayacağımızın, çok ünlüyken kimsenin tanımadığı bir isim olmayacağımızın ya da çok zenginken çok fakir olmayacağımızın asla garantisi yoktur. Her insan gücünün yettiğince yardımlaşma duygusunu yaşamalıdır. İnanın sonsuz bir haz var…
İYİLİK BULAŞICIDIR
- Ya “bir elin verdiğini diğer el bilmemeli” anlayışı? Bütünüyle gizlenmeli mi bu tür davranışlar?
Elbette ki bir elin verdiğini diğer el bilmemeli. Benim de bilinmesini istemediğim gizlerim var. Ancak yardımlaşma her zaman insanları birbirine yakınlaştırır ve toplum tarafından tanınan bilinen isimlerin bunları açıkça yapması, başka insanlara da örnek teşkil etmesi açısından daha büyük bir yardımlaşma ağına zemin hazırlar. Ben bunu özellikle Rüya Bir Gün projesinde daha somut olarak gözlemleyebildim. Çocukların yüzlerinde yaratılan gülümsemeye ortak olmak isteyen birçok arkadaşım projede yer almak için beni aradı. Aslında iyilik bulaşıcıdır. Bu her zaman maddi olmak zorunda da değildir. Bir insanın yüzünü güldürürsünüz, ona çok büyük bir hoşluk yaparsınız. O da sizden aldığı enerjiyle bir başkasına yardımcı olabilir.
BEN ŞAİR DEĞİLİM
- Son olarak, bir şaire sorulacak en klişe soruyla bitirelim o halde; yeni kitap…
Öncelikle ben şair değilim. Bunu belirteyim. Şiir kitabı değil de şiir albümü fikrim var. Ama öncesinde çok önem verdiğim, eşimin de bana yazarak destek verdiği, tarih bilimcisi üstadların da desteğini aldığım; tarihi özetlemelerin yer aldığı mistik bir kitabım çıkacak. Yazma özelliğimi farklı bir şekle sokmaya çalışacağım. Haddim olmayarak yazarlığı deneyeceğim, hem de tarih üzerine. Bu kitapta eşim de yazma kabiliyetini benimle paylaştığı ve gezdiği mitolojik birkaç ülkeyi kaleme aldığı için çok mutluyum. Ülke mitolojileri eşimin de benim de en keyif aldığı okumalardır. Ülke tarihleri Mayalar’a, İnkalar’a kadar uzanan yaşanmış, öğretisi bol, zamanın insanlarını araştırmak büyük keyif. Bu mistik kitabımızda bu esintiler bol olacak. Ve bu kitabımızın geliri bir okulun yenilenmesi icin harcanacak. Eşim de yazımlarını tamamladığında kitabı oğlumuz Mehmethan’ın doğum günü olan 2 Aralık 2013’te yayınlamak istiyoruz.
Son söz olarak bir şey demem gerekirse; kendisinde şairlik “haddi” bulmayan Selda Topal, bir halkın yüzünü güldürme ve acılarını hissetme çabasıyla birçok şairden daha çok şair. Bir okuyucu olarak bunu söylemek de benim boynumun borcudur. Edip Cansever de aynısını düşünürdü...
BEBEĞİNİZİN KALBİ ATMIYOR DEDİĞİ AN HAYAT DURDU!
- En büyük ütopyanız…
Yıllar sonra birinin karşıma gelip, “Seneler önce siz benim yüzümü güldürmüştünüz. Bakın ben büyüdüm artık, güçlü bir insanım. Ben de bu çocukların yüzünü güldürüyorum” demesi…
- En sevdiğiniz kitap…
Tavuk Suyuna Çorba serisi.
- Hayatınızın en kötü anı…
İspanya’da Mehmethan’a hamileyken İspanyol doktorların bebeğin kalbi atmıyor dedikleri an. O an dünyam yıkıldı. Hafızamdaki her şey silindi. Türkiye’deki doktorum Dr. Şayizer Döver ilk uçakla İspanya’ya geldi. Meğer büyük bir yanlışlıkmış bana söyledikleri. Geçirdiğim 5 kötü saat benim için bir ömürdü…
- Hayatınızın en güzel anı…
Mehmethan’ı doğurduğum gün.
- İdolünüz…
Annem ve babam.