Hooijdonk içini döktü! Hollandalı, takım arkadaşları, Fenerbahçe, Türk futbolu ve futbolcusu hakkında düşündüklerini açık yüreklilikle anlattı



Fenerbahçe’nin Hollandalı golcüsü Pierre van Hooijdonk ile ilk yarıyı değerlendirdik. Yıldız oyuncu, takım arkaşlarından şampiyonluğa, hakemlerden Türk futboluna, özel hayatından taraftarlara, geçmişinden geleceğine herşeyi açıkladı... 4 saat süren röportajda van Hooijdonk’un rahat ve keyifli olması gözden kaçmadı...

- Türkiye’de seni olumlu veya olumsuz etkileyen 2 olayı açıklar mısın?
Beni en çok etkileyen olay, Türk insanının futbolcuya inanılmaz derecede değer vermesi, yüceltmesi. Yani toplum önünde önemli bir kişilik sahibi olman. Herkes senin yerinde olmak istiyor, sokakta herkes sana ilgi ve saygı gösteriyor. Bu beni olumlu yönde etkiledi. Tabii ki, Fenerbahçe formasıyla sezonun başından itibaren iyi işler yapmam, goller atmam ve karakterli bir futbolcu olmam bunda büyük etken olmuştur.

Türkiye’de beni en çok üzen, veya zorlayan olay ise herkesin benim evimde bir tekstil fabrikası olduğunu düşünmesi. Nereye gidersem gideyim. Karşıma kim çıkarsa çıksın forma istiyor... İnanılır gibi değil. Bir gün bir cafede garson yanıma geldi ve “Eğer patrona bir forma hediye etmezsen, beni işten kovacak” diyerek beni şaşkına çevirdi. Ben de kendisine, “Senin kafan hiç çalışmıyor dostum. Git hemen bir mağazadan bir forma satın al. Getir ve ben imza atayım. Ardından patronun sana prim bile verebilir” dedim...

- İlk yarı geride kaldı, özel yaşamınla Türkiye’ye alışabildin mi?
Tabii ki bazı şeyler çok farklı. Özellikle Hollanda’yla çok farklı. Güzel bir örnek vermek istiyorum. Sezon başında bütün takımla, yönetimle ve teknik heyetle yemek vardı. Sevgilimi (Corin ile resmi olarak evli değiliz) getirip getiremeyeceğimi sordum. “Tabii ki getirebilirsin” dediler. Yemeğe geldiğimizde ise bekarlar bir kenara, evli futbolcular da eşlerini evde bırakmıştı. Baktım ortam bir “erkekler kulübü” gibi. Zaman geçtikçe anladım. Bu olaylar çok hassas. Futbolcular sevgililerini, beraber oldukları kişileri kolay kolay toplum önüne, basın önüne çıkarmaktan çekiniyorlar. Hollanda’da bu inanılmaz farklıydı. Bazı oyuncular üç haftada bir yeni bir sevgiliyle yemeklere katılırdı...

- Türk insanının karakterini nasıl buluyorsun?
Türk insanı çok sıcakkanlı, yardımsever ve iyiniyetli. Ancak içlerinde iyi olmayanlar da var. Mesela Türkler çok gururlu insanlar. Bizler gibi bazı konularda esnek olamıyorlar. Gururlu olmaları bazen sorun yaratıyor. Mesela hata yapan bir takım arkadaşım iki gece uyuyamıyor. Halbuki her insan hata yapar. Bir de bazı Türkler kimseye güvenmiyor. Emin olun aslında bu insanlar, yani kimseye güvenmeyenler, güvenilmez oluyor...

- Sportif yönden şimdiye dek kendini başarılı buluyor musun?
Buluyorum. Evet hedeflerimi yakaladım ilk yarı sonunda. Çünkü benim kariyerimde standart bir paket vardır. Örneğin hangi takımda oynadımsa hiç uzun bir gol orucu yaşamadım. Standart paketim şu şekilde. Bir kere her sezon en az 6-7 frikik golüm vardır. Bunun yanısıra 2-3 kafayla, 2-3 gol de ayakla atarım. Bir de 5-6 penaltı golünü paketime eklersek yaklaşık her sezon 20 golüm vardır.

- Fenerbahçe’nin sana göre transfere, yeni bir kaleciye ihtiyacı var mı?
Yeni oyunculara kesinlikle ihtiyacımız var. Düşünün şu an lider Beşiktaş’ın 11 puan gerisindeyiz. Rizespor maçını kazanırsak fark 8’e inecek. Yani süper, çok mükemmel bir takım değiliz. Süper ve mükemmel bir takım olsaydık, şu an lider olurduk. Bu nedenle Fenerbahçe’yi zirveye taşıyacak oyunculara her zaman ihtiyacımız var diye düşünüyorum.

- Sana göre Fenerbahçe’nin bu sezon hedefi ne olmalı?
Fenerbahçe’nin hedefi her zaman bütün kupaları kazanmak için mücadele etmesidir. Ancak unutulmamalı ki, bu sezon yeni bir takımımız var. O yüzden hedefleri belirlerken, ulaşılması imkansız hedefler kurmak, takımı olumsuz yönde etkileyebilir. Şu an hem güç olarak hem de futbol olarak iyi durumdayız. Beşiktaş’ı ikinci yarıda yakalama şansımız yüksek. Ancak bunu başaramazsak, hedefimiz ikincilik yanı Şampiyonlar Ligi’ne katılmak olmalı...

- Christoph Daum hakkındaki düşüncelerini öğrenebilir miyiz?
Aslında güzel bir soru. “Daum çok iyi bir çalıştırıcı, bizi iyi motife ediyor. Oyunu iyi okuyor ve başarılı bir teknik direktör” desem ne fark eder ki? Düşünün 2-3 yenilgi veya 5 beraberlik sonrası nasıl olsa sizler ve kamuoyu tarafından acımasızca eleştirilecek. Bu nedenle Daum hakkında fazla bir açıklama yapmak istemiyorum...

- Takım arkadaşların hakkında neler söylemek istersin?
Hepsi hakkında yorum yapamam ancak bir kaç oyuncu için söylemek istediğim bazı şeyler var. Ali Güneş’in takıma girmesine çok sevindim. Sezon başında şanssızdı ancak hiç pes etmedi, çok çalıştı ve hakettiği formayı kaptı. Onun ilerde daha iyi olacağını düşünüyorum. Tuncay özellikle takım için çok değerli bir oyuncu olduğunu gösterdi. Sezon başında çok gol attı, şimdi daha az gol atıyor ancak takıma korkunç fayda sağlıyor. Bu performansı ile Fenerbahçe’ye uzun yıllar hizmet edebileceğini kanıtladı. Rebrov’un çok zeki bir oyuncu olduğunu düşünüyorum. Şimdi bizim takıma çok şey veriyor. İlk sezon zorlanmış ancak şimdi süper. Unutmayın ki Rebrov, Schevchenko ile birlikte Dinamo Kiev formasıyla Avrupa’yı sarstı. En çok Ümit Özat’la anlaşıyorum. Az İngilizce biliyor ama iyi anlaşıyoruz. Takımda çalışmayı en çok seven kişi. Her takıma onun gibi oyuncular lazım. Serhat’ı da çok beğeniyorum. Sezon başında yanımda oynarken onun gol kralı olacağını düşünmüştüm. Çünkü çok yetenekli. Böyle devam ederse tartışmasız Fenerbahçe’nin ve Türk Milli Takımı’nın vazgeçilmez oyuncusu olur...

- Türk futbolunda golcüler neden fazla ön planda sence?
Çünkü Türkiye’de herşey gole endeksli gibi. Yani başka pozisyonlarda oynayan oyuncuların gereken ilgiyi görmediğini düşünüyorum. Aslında yazık oluyor çünkü Türkiye’de golcü olmayan çok yetenekli futbolcular var. Türkiye’de herkes şunu iyi bilsin; Gol atmadan da takımına çok fayda sağlayabilirsin...

- Sana göre Fenerbahçe ikinci devrede nasıl daha başarılı olabilir?
Bana göre Fenerbahçe gibi güçlü ve büyük bir takım topu her zaman ilerde tutmalı. Topla her zaman ilerde oynamalıdır. Kısacası, rakibi maçın hemen başında şoke etmeliyiz. Baskı kurmalıyız ve rakibi ürkütmeliyiz. Sahayı üçe böldüğümüzde, topla mümkün olduğu kadar rakip kaleye yakın bölgede oynamalıyız. Bu, gol şansımızı yükseltir. Hata yaptığımızda ise bize tehlike yaratmaz. Topla orta saha ve bizim sahamızda oynarsak hata anında gol yeme şansımız daha yüksektir...

- Türk hakemleri hakkındaki düşüncelerin?
Hakemler hakkında “İyiler” veya “Kötü performans gösteriyorlar” şeklinde konuşmak istemiyorum. Ben, oyuncular kadar onların da büyük baskı altında bu işi yaptıklarını düşünüyorum. Bir de herkes hatalarını defalarca TV’de izliyor ve moral olarak daha büyük şok yaşıyorlar. Bu da onların işlerini bir hayli zorlaştırıyor.

- Türk basını ile Hollanda basınını karşılaştırır mısın?
Emin olun çok büyük farklar var. Futbolcuları basın inanılmaz derecede etkiliyor. Kötü haberler sadece oyuncuları değil, onların ailesini de zora sokabiliyor. Geçenlerde bir okul ziyaretine gittik. Bir baktım basının tamamı orada. Bu nedenle rahat hissetmedim kendimi. Çocuklara istediğim şeyleri söyleyemedim. İstediğim esprileri yapamadım. Böyle şeyler Hollanda’da yoktu. Kısacası basın herşeyi olumlu veya olumsuz yönde etkileyebiliyor. Ben zaten gazete okumuyorum belki de bu büyük bir avantaj. Zaten basınla ne olursa olsun iyi geçinmeyi öğrenen bir futbolcu, karakteri güçlü olan bir oyuncudur...

- Türk ve Hollandalı futbolseverler, taraftarlar arasındaki fark nedir?
Bir kere Türkiye’de futbolcuya daha saygı duyulduğunu söylemiştim. Futbol Türkiye’de çok büyük bir olay. Tabii ki, medyanın da bunda etkisi büyük. Ancak ekonomik olarak baktığımızda, bu alanda zorluklar yaşayan ülkelerde futbol herşeyin önüne geçiyor. Bu da gayet normal. Çünkü dünyada yapabileceğin en ucuz spor futbol. İnsanlar futbolu izleyerek sorunları unutabiliyor. Bu da güzel bir şey.

- Sence Türk futbolu, Avrupa’nın ve dünyanın neresinde?
Türkiye büyük bir potansiyele sahip. Türkiye’de o kadar çok yetenek var ki, inanılır gibi değil. Bana göre Türk futbolu, çok kısa sürede Avrupa ve dünyaya 10 yıl üst üste damgasını vuracaktır. Çünkü Türk futbolcusu Avrupa’nın ortalamasına göre tekniği çok yüksek bir profil çiziyor. Buna biraz daha taktik, fizik ve disiplin eklendiğinde Türk futbolcusu her zaman zirvede olacaktır, çok daha fazla talibi olacaktır.

- Peki neden daha fazla yıldız yetiştiremiyoruz?
Unutmayın, bu, altyapıyla da ilgili. FIFA sıralamasına baktığımızda Türkiye 8’inci, Hollanda 5’inci. Nasıl oluyor. Hollanda’da 16 milyon kişi yaşıyor. Türkiye’nin nüfusu ise 65 milyon. Demek ki, bir yerde hata var. Hollanda uluslararası areneda dönem dönem olmasa bile korkunç derecede genç yetenekleri yetiştirebiliyor. Türkiye’nin zaafı burada. Türkiye’nin şanslı tarafı yetenekli futbolcuların olması. Yani aramanıza gerek yok. Yetenek her yerde. Sadece bunları daha iyi olmaları için eğitmeniz gerekiyor.

- İyi bir örnek verebilir misiniz?
Evet, Fransa örneği bunun en mükemmeli. Adamlar Claire Fontaine diye dev bir okul kurmuşlar. Eski milli takım teknik direktörleri eğitim veriyor. Bunun bir kültürel olay olduğunu düşünüyorlar. Bu okulda genç yetenekler yetişiyor ve dünya futboluna kazandırılıyor. Sonuç ortada. Fransa’nın son yıllarda kazandığı başarılar ortada. FIFA sıralamasında da 4’üncü sıradalar. Buradan da hiç aşağı düşmezler...

- Türkiye Ligi’nde beğendiğin takımlar hangileri?
Gençlerbirliği ve Denizlispor’un organize futbolu beni gerçekten çok etkiledi. Denizlispor bir kere çok ofansif bir anlayışla sahaya çıkıyor. Her maçında böyle. Ve emin olun bu pozitif futbol anlayışını bilerek sahaya yansıtıyorlar. Gençlerbirliği’ne gelince. En çok bu takım beni etkiledi. Bizim maçtan sonra zaten söylemiştim. Avrupa’da çok başarılı olurlar diye. Lizbon’u deplasmanda yenerek bunu kanıtladılar. Ancak ligde onların daha iyi bir yerlerde olmaları gerekir. Belki Avrupa maçlarına olduğu kadar lige iyi konsantre olamıyor futbolcular...

- Son olarak söylemek istediğin bir şey var mı?
Evet aslında iki konu var. Birincisi liglerde en çok gol atan Hollandalı futbolcu ünvanını ele geçirmek istiyorum. 324 golü geçmek istiyorum. Şu an 303’e ulaştım. Zannediyorum önümüzdeki sezon bu rekoru ele geçiririm. İkincisi, kesin olarak kararımı verdim. Bir kaç yıl sonra futbolu bırakırsam, teknik direktör olacağım. Çünkü çok büyük tecrübe kazandım. Hem Hollanda’da hem uluslararası. Tam 8 değişik takımda, 20 teknik direktörle çalıştım. Bunların bütün olaylara bakış açıları, yönetimleri, sorunları nasıl çözdüklerine şahit oldum. Bu birikimlerle teknik direktör olarak çok başarılı olacağımı düşünüyorum.

Pierre ile sohbetimiz devam ederken, Tugay Kerimoğlu telefonla arıyor. Tugay, Pierre ile sohbet ettiğimi duyduktan sonra Hollandalı ile arasında bir mesajcı oluyorum ve şu diyalog geçiyor iki futbolcu arasında.)

Tugay: Pierre’i çok takdir ediyorum çünkü iyi bir profesyonel ve iyi bir golcü.
Pierre: Teşekkür ederim ancak Tugay’ın da çok mükemmel meziyetleri var. Türkiye’de uzaktan isabetli şut atabilen en iyi oyuncu bana göre...
Tugay: Gördüğüm kadarıyla Pierre attığı gollerle Fenerbahçe’yi bu sezon sırtında taşıyor...

Pierre: Doğru olabilir ama artık sırtım çok ağrımaya başladı...
(İkili bu şekilde birbiriyle şakalaşırken, Tugay iyi bir teklif aldığında Fenerbahçe’ye gelebileceğini söyledi...)

Pierre, Tugay ile benim aracılığımla görüştükten sonra şu ilginç açıklamaları da yapıyor: Yurtdışına gidip de ayakta kalan Türk oyunculara büyük saygım var. Çünkü bizler az bile olsa İngilizce veya Almanca veya başka bir yabancı dil konuşabiliyoruz. Bu, bize yardımcı oluyor. Ancak yabancı dil konuşamayan Türk oyuncusu bir de bu sorunla karşı karşıya kalıyor. Unutmayın yurtdışında sadece iyi bir futbolcu olmak yetmiyor. Kalıcı olmak için başka olaylar da var. Bu nedenle Tugay’ı, Nihat’ı, Emre’yi ve başarılı olan diğer oyuncuları çok takdir ediyorum.

Fenerbahçe zamanı geldiğinde bana teklif yaparsa bir saniye bile düşünmem. Çünkü burada başarılı olacağımı kesin biliyorum. Neden derseniz...Çünkü bana hangi imkanların verileceğini şimdiden biliyorum. Tesis mükemmel, altyapı var, kulüp yönetimini biliyorum ve stadımız mükemmel. Başarılı olmak için herşey var kısacası...
 
Türk Milli Takımı’nı beğeniyorum. Dünya Kupası’nda ne olursa olsun iyi bir başarı yakaladılar. Ancak bu başarının kalıcı olması için daha iyi çalışmalar yapılmalı. Beni daha fazla etkileyen ümit milli takımı. Ümit milli futbolcuların, milli marş sırasındaki duruşlarına bir bakıyorum ve çok etkileniyorum. Bakıyorsun futbol adına herşey var. Duruş var, fizik var, gözlerindeki inanç bile herşeyi anlatıyor. Sonra şöyle düşünüyorum: Bunlar karşısında Hollanda Ümit Milli Takımı’nın şansı yüzde sıfır...

Doğrusunu söylemek gerekirse Türkçe öğrenmek için özel bir çaba sarfetmiyorum. Takım içinde bana gereken sözleri arkadaşlarımdan öğreniyorum. Zaten Türkçe öğrenmemin bana ileride yarar sağlayacağını sanmıyorum. Bir kaç yıl sonra Hollanda’ya gittiğimde bir dönercide yarım ekmek döner siparişi verebilirim. Ancak bana, “Sarımsak soslu mu yoğurt soslu mu?” şeklinde soru sorarlarsa işin içinden çıkamam, çıkmam da gerekmez. Sevgilim Corin Türkçe öğreniyor çünkü alışverişi o yapıyor...

 Kaynak: Fanatik



superFB mobil uygulamasıyla spor haberlerine herkesten önce ulaşmak için tıklayın

  Ana Sayfaya Dön
SüperFB Anasayfasına Dön