Ünlendikten sonra Alex'in bir röportajına yer veren Brezilya'nın günlük spor gazetesi LONCE'de o doğumdan sonraki olay şöyle anlatılmıştı:
"Baba kucağına verilen yavrusunun başındaki işareti parçalı futbol topuna benzetmişti. Bundan dolayı eşine göz kırptı, 'bizden' dedi ve 'Futbolun işareti ile dünyaya geldi' diye ekledi."
Gerçekten de "futbolcu" olarak doğmuştu. Futbolun heyecanı ve becerisi, onun genlerinde vardı...
Önüne bırakılan oyuncaklara tekme atmaya, onlarla "topla" oynar gibi oynamaya başladığında 1.5-2 yaşlarındaydı. O böyle vururken, bütün aile başına toplanır "bravo... bravo..." diye yüreklendirip alkışlarlardı. Bu yüzden olacak, yavru Alex'in ilk öğrendiği kelimelerden birisi "Bravo..." idi. Sonradan da hep kulaklarında yankılandı bu kelime...
LONCE'de yayınlanan röportajda, Alex'in çocukluğu ile ilgili çok ilginç bir anı daha vardı. Anlatan, Alex'in Silvio adındaki mahalle arkadaşıydı. Silvio şöyle anlatıyordu o anıyı:
"4.5-5 yaşlarında ya vardık, ya yoktuk. Bizim Coritibia'ya bir sirk geldi. Alex'i gidelim diye kışkırttım. Ama sirke giriş ücretini karşılayacak paramız yoktu. Alex 'gel' dedi, Annemden isteyelim, verir.' Ama yanılmıştı, anne zorluk çıkardı. 'Hayır' diye bağırdı. 'Sabahtan beri sokaklarda top kovalıyorsun. Yüzüne gözüne bak çok yorgunsun. Gir içeri artık, dinlen...' Alex'in ve benim başlarımızı önümüze eğmemiz üzerine dayanamadı: 'Peki vereceğim...' dedi. Ama bir şartı vardı: 'Bana şuradan 5 vuruştan birini gol yaparsan, sana sirk parası vereceğim.'
Şöyle yumruk büyüklüğünde lastik bir topumuz vardı. Onunla oynardık. Alex vurdu, annesi tuttu. Alex vurdu, annesi yine karşıladı. Dördüncü vuruş öncesi Alex birdenbire ağlamaya başladı. Sirke gidemeyeceğiz diye mi ağlamıştı yoksa annesine bir türlü gol atamadığı için mi hırs yapmıştı? Annesi gözyaşlarını görünce dördüncü vuruşta topu tutamadı (!) Biz de parayı alıp sirke gittik..."
Kıskandıran kariyer
Dünden bugününe doğru baktığınızda zaman zaman zik-zaklar çizmesine rağmen müthiş bir kariyer yükselişi vardı Alex De Souza'da...
Örneğin; 1997'de Luis Felipe Scolari'nin başında olduğu Palmeiras takımına gelmişti. 1998'de Copa Mercosul'da Palmeiras şampiyon olurken 6 gol atan Alex en iyi oyuncu seçilmişti.
Aynı yıl Copa de Brasil'i ertesi sene de Copa Libertadores'i kazanırlarken, Alex yine omuzlardaydı. 2000 sezonu ise kısa bir süre önce müthiş çıkış yakalayan Alex için hiç de hoş geçmeyecekti.
Mercosul Kupası finalinde Flamengo'ya elenmişlerdi. Alex'in iki topunun çizgiden çevrildiği maçta Manchester United'a Roy Keane'nin golüyle 1-0 yenilerek Kıtalararası Kupa'yı da alamamışlardı. Copa Libertadores finalinde de Boca Juniors'a penaltılarla boyun eğmişlerdi...
'Ruh gibi dolaşıyordu'
Aynı yıl Parma denemesi de onun için büyük bir hayâl kırıklığıydı. Bunun elbette nedenleri vardı ve Alex bunu anlatırken sebepleri kendine göre sıralamasına karşılık, Parma'daki hocası Malesani onun hakkında şu açıklamayı yapmıştı: "Kanı bazen durunca, sanki ruhu da duruyor. Sahada ruh gibi dolaştığı maçlar yaşıyor..."
Dedik ya. Kariyer çizgisinde bazen de zik-zaklar vardı. 2000 sezonunu tatsız geçiren bu yaman çocuk ülkesine döndüğünde müthiş bir yükselişe geçecekti. Cruzeiro forması ile 2003 sezonu, onun için patlama sezonuydu. Mineiro Şampiyonası... Copa do Brasil. Brezilya Ligi... 69 maçta 40 gol atmış, ülkesini hayranlıkla ayağa kaldırırken yılın sporcusu seçilmişti. 34 kez giydiği Brezilya Milli Takım formasıyla da 10 golü vardı.
Parreira anlatıyor
Alex'in futbolla üslü yaşamı gerçekten bir roman gibiydi. Oku, oku doyamazsın. Pekii bu çocuğun sahada herkesi kendine hayran bıraktıran futbol özellikleri neydi?
Genç gazeteci kardeşim Gökmen Özdemir, Avrupa Şampiyonası'nda Parreira ile röportaj yaparken, Alex'i sormuş, şu yanıtı almıştı: "Verin topu ona, takımı yönlendirsin. Çok zeki. Her an istediği yere top atabilir, rakip eksiltir, şut çeker, oyunun yönünü değiştirir. Yaratıcı zekâsı tüm futbolcuların üzerinde. Bir maçı tek başına kazanabilecek kapasitesi var. Ama ondan savunma yapmasını, sahasına gelip rakip kovalamasını beklememelisiniz..."
Alex "Babam" dediği, Brezilya'nın en zenginlerinden birisi olan kayınpederine de paralar kazandıran bir süper yıldız aynı zamanda. Yüzde 30'u Cruzeiro'da, yüzde 20'si Parma'da olan bonservisinin kalan yüzde 50'si ise kayınpederinde. Ve F.Bahçe'nin ödediği, yönetime göre 5, iddialara göre 12 milyon dolarlık bonservis bedeli de bu hissedarlar arasında paylaşıldı.
Parma macerasının hayâl kırıklığı ile sonuçlanmasının nedeni Parreira'nın anlattığı Alex'in bu özellikleri arasında saklıydı. Koşmayan, tekmeye uzanmayan bir Brezilyalı'nın İtalya'ya uyum sağlaması elbette kolay olmayacaktı. Nitekim İspanya'da dünya futbolseverlerini futboluna selama durduran Rivaldo bile Milan'da "inik lastik" oluvermişti.
Şimdi düşünülecek elbette ki: Acaba Türkiye'de de bu sıkıntıyı yaşar mı? Mal meydanda... Alex'te harika bir futbol mayası var. İş kalıyor, bu mayayı F.Bahçe'nin Alman hocası Daum'un Türk futboluna çalmasına. Maya tutarsa, bizim yorumcular onu övecek yeni kelimeler bulmak için çok düşünecekler. Yada!..
Kaynak: Talay Erker / Vatan