Çocuklara İnandık; Çocuklar İnandı !



O ne güzel şarkı öyle, Nazım Hikmet’in ölümsüz şiirinin dizeleri sarı-lacivertli renklere büründüğü zaman ve 50 bin kişi ayakta söylediği zaman ancak bu kadar güzelleşebilirdi:

Çocuklar inanın;
İnanın çocuklar;
Güzel günler göreceğiz;
Güneşli Günler;
Motorları mavilikleri süreceğiz
İnanın çocuklar; çocuklar inanın

Ya da;

Cimbom’u Kadıköy’de devireceğiz;
Şampiyonluk şarkıları söyleyeceğiz…

Biz bu çocuklara inandık. Bu sütun şahidimizdir. Geçen hafta ne yazdığımı hatırlıyorsunuz değil mi? Açıp tekrar okuyun; şöyle demişiz: “Bırakın Fenerbahçe’nin Galatasaray karşısındaki Kadıköy’deki galibiyetini, eğer farka giderse bile bu sürpriz olmaz.”

Bu satırları ta Tahran’da, Vestel Manisa maçı 5-3 bittikten sonra yazmıştık. Fenerbahçe’nin Galatasaray karşısında farka gideceğini, bir hafta önce yazmıştık. Çocukların inanacağını bildiğimiz için; çocuklara inandığımız için.

Maçtan önce FBTV’de programda Alaeddin Metin şahit, 4-0 dedim. Maraton tribününde yerimi almadan önce uğradığım bir arkadaş locasında, aşağıda lacivert tribünden beni görenlere elimle 4 işareti yaptım. Önüme gelen “en az 3, ama 4” dedim. Çocuklara inanıyordum. Çocukların inandığını biliyordum.

İnançla maç kazanılır mı?

Fenerbahçe kalitesindeki bir takımsa, bu takım Galatasaray maçına, ligin bitimine 4 hafta kala, Kadıköy’de ezeli rakibiyle oynayacağı maçtan önce saçma sapan bir sürpriz sonuçtan ötürü üç puan geriden gelecekse, kazanılır. Çünkü, böyle bir takım, kalitesi ve gücüyle bir de onur mücadelesini, kendi kişiliğini ispat mücadelesini birleştirirse, fiziki enerjisine öyle güçlü bir manevi enerji katarsa ve rakibi Galatasaray olursa farka giderdi. Bunu biliyorduk.

Hiçbir Galatasaray maçına içim bu kadar rahat gitmedim. İç sesim bana bir haftadır 4-0 diyordu. Tribünde yanımda oturan, Galatasaray Liseli olduğu halde yarım yüzyılı aşan ömrünün tümünde Fenerbahçelilikten sapmamış kardeşim, bir ara bana “İçimden 7-0 geçiyor” dedi. Üç topumuz da direkten döndü. Brüt 7-0 galibiz; net 4-0.

Beni skor kadar sevindiren, Anelka’nın 4. golümüzü atarak “ölümsüz Fenerbahçeliler albümü”ne adını yazdırması oldu. Anelka, olağanüstü bir futbolcu. Başkan Aziz Yıldırım’ın dediği gibi, “Hayatında Anelka’yı canlı olarak seyretmeleri mümkün olmayacak olan insanların Anelka’yı eleştirmesinin anlamı yok.” Anelka, son yirmi dakika oynadı, bir gol attı; bir golü hazırladı ve bir topu da, Song ve Mondragon’u yerlerde süründürdükten sonra direkten döndü.

Böyle bir oyuncuyu seyretmek büyük bir zevk, Futbol, esas olarak, bir seyir oyunu. Kimi, nasıl bir oyuncuyu seyretmek istersiniz; yıllar sonra aklınızda nasıl bir oyuncu kalır? Ön toplara iyi giren bir stoper mi? Yoksa, futbolun iki yönünü, hücum ve savunmayı başarıyla uygulayan bir bek mi? Yoksa, zıpkın gibi bir forvet ya da bir orta saha virtüözü mü?

Elbette ki, ikincisi değil mi? Anelka’nın sprintlerini, dizini kırarak dar alanda attığı bel kıran çalımları, Beşiktaş’a ligin ilk yarısında, Koray’ın başını döndürerek sağdan bir ekspres tren hızıyla girip Cordoba’nın üzerinde ağlara çaktığı ve Galatasaray’a attığı dördüncü golü; bunları biz Fenerbahçeliler unutmayacağız.

Çocuklara inandığımız, çocukların inandığı 4-0’lık günü unutmayacağız. Stadımızın tam kapasiteyle bir bayram günü yaşadığı o atmosferi de kimse unutmayacak. Kadıköy’de onbinlerce kişinin formalarıyla kadın-erkek, çoluk-çocuk spora güzellikler kattığını, tribün terörü, küfür, sahaya yağan şişeler olmadan, sahada Galatasaray’ı tam anlamıyla sürklase ettiğimiz 22 Nisan’ı unutmayacağız. 6 Kasım’daki 6-0’ı kimsenin unutmadığı gibi.

Önümüzde üç maç var; Fenerbahçe dışındaki tüm güçler –futbol medyası buna dahil- Fenerbahçe’ye karşı. Haftaya çok çetin bir Trabzon deplasmanı bulunuyor. Galatasaray’ın şampiyonluk şansı tabii ki devam ediyor. Ama, düşünün.. Kendi sahalarında yendik. Kupadan eledik. Kadıköy’de evire çevire 4-0’lık bir futbol zaferi kazandık. Eğer, bu hale soktuğumuz takım şampiyon olursa, bunun adı Fenerbahçe şampiyon olmak istemedi veya Galatasaray’ın şampiyonluğu sarı-lacivert ile lekelendi olur.

İnşallah olmaz. Böyle bir şampiyonluğun Galatasaray’a hayrı dokunmaz. O yüzden, şampiyonluk hakkı olana gitmeli.

Galatasaray maçının teknik analizini teknik adamlar yapsın. Ben, kalede büyük kaleci Rüştü’yü, bütün ilk toplara cansiperane giren, topsuz oyunda asıl önemli kademe harikaları yaratan Servet’i, arı gibi çalışan sigortamız Appiah’ı, sahada bulunduğu her an onbinlerce kişiyi ateşleyecek enerji küpü Tuncay’ı, her zaman takıma vakur getiren kaptanımız Ümit Özat’ı, kahraman oyuncumuz Nobre’yi, unutulmaz bir oyun sergileyen sevgili Alex’imizi, dünyanın en önemli futbolcuları arasında yer almakla birlikte yedek soyunduğu halde oyuna girdikten sonra maçı 4-0’a taşıtan iyi insan Anelka’yı, orta sahada çok önemli toplar kesen ve oyuna damgasını vuran Selçuk’u, bir başka arımız Marco Aurelio’yu, görev adamı Deniz Barış’ı, sahada görünce içimizi ferahlatan Semih’i, Mehmet Yozgatlı’yı seyretmekten, o tribünlerin bir ferdi olmaktan, muhteşem tribün atmosferimizi izlemekten Fenerbahçeli olmaktan çok mutlu oldum.

Çocuklar inanın; İnanın Çocuklar; Güzel günler göreceğiz; Güneşli günler.

Az kaldı…



superFB mobil uygulamasıyla spor haberlerine herkesten önce ulaşmak için tıklayın

  Ana Sayfaya Dön
SüperFB Anasayfasına Dön