Maçın belki de senenin en anlamlı en güzel pankartını yazımın başlığına taşıyorum. Öyle bir hava vardı ki dün akşam Kadıköy’de anlatılmaz yaşanır, sanki gerçekten bu filmin Sonu, On’u yok gibi.
Dile kolay tam on senedir ezeli rakibini üst üste yeniyorsun tarif edilmesi zor bir keyif. Futbolun zevki derbilerdir, ezeli rekabetlerdir onlar olmasa sutopundan farksız bir oyun olur, ne kaldırılan kupaların ne de rekabetin keyfi kalır. Sen de bu oyunun en üst seviyesinde tam 10 sene üst üste galip geliyorsan, bu zevki yaşatanlara Başkanından çaycısına tuttuğun kulübüne teşekkür etmek zorundasın, bize de bunu yazmak düşer: Teşekkürler Fenerbahçe!
En baştan sona doğru gideceğim.
Maçtan bir gün önce Daum basın toplantısında temkinli oynayacağız açıklamasını yaptığında ‘eyvah’ dedim. En son bunu Denizli deplasmanında söylemişti ve önce ilk yarıyı sonra da artan gerilimle şampiyonluğu heba etmiştik. Temkinli başlangıç diye bir şey yok hele ki kendi sahanda arkanda 50 bin kişilik bir koro ile oynuyorsan yeri göğü yırtar gibi başlayacaksın. Rakibin, hakemler serseme dönecek. Hocanın bu düşüncesi maçın başındaki o rüzgarın gücüyle her zaman öne geçen ve yıllarıdır bu avantajını maç sonuna taşıyan Fenerbahçe’nin önünü kesecek mi diye merak ediyordum. Daum ‘kırmızı kart istemiyorum’ diye devam ediyordu basın toplantısında, yine ‘eyvah’ dedim, belli ki herkese sakin olunması telkin ediliyor sinirlerin alınması yönünde uyuşturucu çalışmalar yapılıyordu. Kadıköy’deki derbilerin ruhuna aykırı bir başlangıçtı bu. Coşkuyla motive edilmesi gerekenler telkin ile uyutuluyordu.
Bu duygularla girdim stada.Futbolcular sahaya çıktı, ısınmaya başladı, her şey sakin gidiyor derken birden ortalık karıştı. Cristian’ın ısınırken önüne çıkan Arda’yı hafifçe itmesi yanlıştı, gereksiz bir hareketti ama çok da büyütülecek bir şey değildi. Ya ses etmez güler devam edip gidersin ya da döner lafını eder en kötü sahada hesaplaşırız dersin. Ama aslan parçasının kollar açık dönüp kabadayılığa girişmesi parmak havada Cristian’ın üstüne yürümesi işi çığrından çıkardı. Arda bunları neden yaptı? Gençliğin ve tecrübesizliğin kaptanlıkla daha mayası tutmadığı için hakim olamadı kendine çocuk. Sünnet olmadan, kaptan olursan yapacağın da bu olur. Onun da bir suçu yok aslında iki sene öncesinin taraflı tarafsız herkesin sevdiği gözbebeği Arda’sı bugün emniyet müdürünün kankası, Türkiye’nin sevimsiz IKONCAN’ı oldu. Aferin ona vukuatları maç içinde attıkları golden sonra yaptığı el kol hareketleriyle de devam etti aslında, ama bu kadar Arda yeter bu yazıya, onu disiplin kurulu düşünsün. Bu beklenmedik tatsız olay Fenerbahçe’ye yaradı, sağolasın Ardacan. Yenilere, eskilere, bütün takıma şartlar ne olursa olsun puan tablosunda ne yazarsa yazsın G.Saray maçının kazanılmasının ne demek olduğunu yeniden hatırlattı. Küçük kavga adrenalini yükseltti, tribünleri azdırdı, bütün Fenerbahçeli futbolcuları birleştirdi ve kafaca belki de liderliği korumak adına beraberliğe razı takım galibiyetin manevi anlamının puan değerinden çok fazla olduğunu bir daha, bir daha, bir daha anladı, gerçek motivasyonunu buldu.
Maç öncesi coşku önceki senelerdeki derbilerin çok üstündeydi. Tezahüratlar, pankartlar, gerginlikle birlikte ortalık birden kıyamet yerine döndü. Böylesi coşkulu başlangıçlar ev sahibi takımların her zaman işine gelir, öyle de oldu.
Düdük öncesi kadrolara baktığımızda;Daum sahaya çıkabilecek en ideal kadroyu çıkardı. En öndeki Kazım’dan arkadaki R.Carlos’a kadar, kulübede oturanlar da, sahadakiler de doğru seçilmişti. Bu orta saha dörtlüsü ne Türkiye de ne de Avrupa’da hiçbir takıma nefes aldırmaz.
Maçın başlaması ile beraber gol pozisyonları ve nefis bir kanat organizasyonu sonucu gol geldi. 3 sene boyunca yazmaktan mürekkepler kurumuştu Kazım’ı santrfor denemek lazım diye (Özellikle Kezman’lı dönemde). Şu son iki maçta sakatlık, ceza, eğrisi doğrusuna geldi ve Kazım santrfora geçti, harika da işler yaptı. Gökhan ve Servet perişan oldular. Hem devamlı hareketli olması, hem de defansın çizgi hattına paralel koşular yapması ve içeri dalışları ikisini de sersem etti gözlerini bir saniye bile ayıramadılar Kazım’dan. Bu da Alex’in gol yollarını ardına kadar açtı.
Maçın başından sonuna kadar kaçan gollerin sayısını ben unuttum. Lugano, Kazım, Alex, Güiza, Santos inanılmaz pozisyonları hibe ettiler. Karşılığında G.Saray’ın maç sonunda Aydın’la yakaladığının dışında hiçbir şey yapmaması sadece ofansif değil defansif olaraktan rakibin sahadan silindiğinin en büyük göstergesiydi.
Hakem yazmaktan hiç hoşlanmam hele ki kaybedilen maçlar sonrası zayıfların tutanağı züğürtlerin tesellisi ağlama zırlama yazıları, yorumları diye görürüm onları. Ama bu sefer Fenerbahçe kazandığı için söylemeden geçemeyeceğim birkaç hususu daha rahat yazacağım. Bünyamin Gezer maç boyunca risk almayacağım diye Kazım’ın girdiği bütün ikili mücadelelere faul çaldı, Fenerbahçe’nin en az üç tane net gollük atağını yok yere kesti. Penaltı sonrası yüzde yüz kırmızı kartı vermeyerek, üstelik neyin sarısı olduğu anlaşılmayan kartıyla eyyamın doruğuna çıktı. Kaleci bir oyuncuyu indiriyorsa bunun rengi KIRMIZIdır. Değil kaleye doğru koşan, kalenin içinde isterse beş tane futbolcu beklesin o pozisyon bariz gol şansına girer karşılığı da bellidir. G.Saray tarihi farktan kurtulduğu için hakeme, hakem de yenildiği için G.Saray’a teşekkür etmeli bence. Bazılarının aklına ilk goldeki ofsayt ne olacak gibi sorular geliyor olabilir, orada zaten karar yardımcı hakemin. Ayrıca pozisyon milimetrik, R.Carlos’un dizi ofsatta gözüküyor, saliselik olay suyunun suyu yani. Hani bas bas bağırıyorlardı ya televizyonlarda, FIFA diyor ki, “şüphen varsa oynatacaksın arkadaş” diye, heh işte o dizi de ona saysınlar.
superFB mobil uygulamasıyla spor haberlerine herkesten önce ulaşmak için tıklayın