İşte biz, şimdi F.Bahçeli olan Deniz Barış'ı ilk o akşam tanıdık... Soğuk duruşu, zorla fotoğraf çektirişi, hele hele sorduklarımıza yanıt vermeyip yüzümüze "yabana bakar" gibi bakması şaşırtıcıydı.
Arkadaşımız İsmail onunla bir süre Almanca konuştuktan sonra bize dönmüş şöyle demişti:
"Türkçe bilmediği için sizinle konuşamıyor... Terli olduğu için de soyunma odasına gitmek istediğini söyledi."
Gel zaman, git zaman... Deniz Barış G.Birliği'ne geldiği sezon da çok zorluk çekmişti... Türkçe konuşmalan pek anlayamadığı için zorlanmış, bu yüzden de G.Birliği'nin yabancı oyuncuları ile arkadaşlık yapmıştı...
1 yıl ardan sonra, galiba milli takım kampındaydı... Sevgili kurt foto muhabiri arkadaşım Haydar Tanışan ayaküstü sohbette ona soracaktı: " Nerelisin?" Bu suali elbette "memleket neresi?" anlamında sormuştu ama aldığı yanıta şaşıracaktı: "Hamburg'luyum..."
Hemen devreye G.Saray'lı Volkan girecek onunla Almanca konuşup, "Sana yaşadığın yeri değil, kökünüzün çıktığı yeri soruyor" diye kahkaha ile karışık takılınca, Deniz memleketini söyleyecekti: " Erzincanlıyız..."
G.Birliği kulübü bilgisayarına geçen test sonuçları harikaydı... Ersun Yanal'ı bile şaşırtan mükemmel sonuçları, yardımcısı Özcan Bizati şöyle yorumlamaktaydı: "Dayanıklılığı, Türkiye'deki savunma oyuncularına göre çok üst seviyede... Futbol için çok önemli olan 4 mnol eşikdeğer koşu hızı 16/3 km/saattir ki, bu bir müdafaa adamı için çok yüksek bir değerdir. Çabuk, hızlı, yön değiştirebilen bir oyuncudur. İşini her zaman profesyonelce yapar... Her antrenörün çalışmak isteyeceği futbolcu türüdür..."
Süper yetenek
2 senede biraz ilerleyen Türkçesi konusunda da Özcan hocadan şu açıklama vardı: "Söylemek istediğini doğrudan söyler. Bazen Türkçe'yi yanlış kullanmaktan dolayı yanlış anlaşılabilen, ama özü çok iyi olan biri. Her takımda başarılı olma oranı çok yüksek."
Deniz Barış'ın Türk futboluna ayak atma hikayesi de enteresandır... O zamanki menajeri Derya Akkor eski bir gazeteci arkadaşımızdır, anlattı: "Önce G.Saray'a götürdüm... Fatih hocanın 2 yardımcısı Ahmet ve Müfit hocalar 'Paf'la idmana çıksın' dediler. 'Deli misiniz?' dedim, 'Bu çocuk banko oynamaya geldi' F.Bahçe'ye gittik, bonservisi 700 bin dolardı, pahalı geldi..."
Sonra Beşiktaş'ın da kapısını çalmışlardı, olmamıştı. Ama Cavcav gerekli yerlerden yoklamasını yapmş, 125 bin euro verip işi bağlamıştı...
Hamburg'da alevi cemaatinin içinde yetiştiği için dışa biraz kapanıktı... Bir süre Alman bir kızla yaşamış, ondan "erkek bir evlat" edinmişti... Oğluna "Bora" adını vermişti. Bora da babası gibi Türkçe'ye biraz uzaktı. G.Birliği'nde olduğu günlerde şu yanını kabul ettirmişti; haklarını savunan, koruyan çok iyi bir profesyoneldi... Yemek ve benzeri konuları hiç mesele yapmamıştı... Özel yaşantısı yok denecek kadar azdı... Çünkü o kendisini, futbola göre programlamıştı... Hani 'futbol robotu gibi birşey'di... Tek hobisi vardı, köpek... Köpek sevgisi gerçekten ön planda sayılırdı.
Alman sevgili
Pekii eski hocaları ne düşünüyordu bu Almana çocuğumuz hakkında? F.Bahçe'de oynar mıydı? Oynarsa hangi mevkiide?
Milli Takım'ın başında olan Ersun Yanal'a göre, Deniz, Milli Takım'ın değişmez savunmacısı olacaktı... Savunmanın göbeğinde de, solunda da, önünde de oynardı... F.Bahçe'nin savunmanın solunda bir oyuncuya ihtiyacı var ya... Deniz'den iyi seçim olamazdı... Her ne kadar rakip kaleye vurduğu toplar dağlara taşlara gitse de... Yerden-havadan geçilmezdi... Topu oyuna sokuşu da "yıldızlara yakışır" cinsindendi...
Yani, F.Bahçe'nin aradığı isimdi... F.Bahçe'ye hayırlı olsun...
Kaynak: Talay ERKER / Vatan
